عربيEnglish

The Noble Qur'an Encyclopedia

Towards providing reliable exegeses and translations of the meanings of the Noble Qur'an in the world languages

Taha [Taha] - Turkish Translation - Shaaban British

Surah Taha [Taha] Ayah 135 Location Maccah Number 20

Tâ Hâ,

Ateşin yanına geldiği zaman: Ey Musa! diye seslenildi.

Kıyamet gelmektedir. Herkes kendi işlediğinin karşılığını alsın diye neredeyse onu (kendi nefsimden bile) gizleyeceğim.

Ona inanmayıp, kendi arzularına uyan kimse sakın seni yolundan saptırmasın. Yoksa sen de helak olursun.

Musa da onu attı. O bir anda koşan bir yılan oluvermişti.

Ki sözümü iyi anlasınlar.

Kızkardeşin gitmiş ve: O’na bakacak birini size göstereyim mi? demişti. Böylece seni, gözü aydın olsun ve üzülmesin diye annene geri vermişti. Sen bir adam öldürmüştün de seni yine üzüntüden kurtarmıştık. Bu şekilde seni (önceden de) imtihan etmiştik. Senelerce Medyen halkı arasında kalmıştın. Sonra da bir takdire göre geldin ey Musa!

Sen, kardeşinle birlikte ayetlerimle gidin, ikiniz de beni anmada gevşek davranmayın.

Musa da: Buluşma zamanımız bayram günü ve insanların bir araya toplandığı kuşluk vaktidir, dedi.

Firavun döndü ve bütün hilesini (sihirbazlarını) topladı, sonra geldi.

İçinde temelli kalacakları, alt kısmından ırmakların aktığı Adn cennetleri vardır. İşte bu arınanların mükâfatıdır.

Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra size gazabım iner. Gazabıma uğrayan yıkılıp yok olur gider.

Ben, elbette, tevbe edeni ve iman edip, salih amel yapanı sonra da hidayete erişen kimseyi bağışlarım.

Allah: Ey Musa! Kavminden (daha çabuk gelmek için) seni aceleye düşüren nedir?

Böylece o, kendilerine böğüren bir buzağı heykeli çıkardı ve: Bu, sizin ilahınızdır, Musa’nın da ilahıdır. Fakat o unuttu, dediler.

Onlar, heykelin kendileriyle konuşamadığını ve onlara bir zarar da fayda da vermeğe gücü olmadığını görmüyorlar mı?

Ey Harun, dedi. Onların saptıklarını gördüğün zaman sana engel olan neydi?

O da: Onların görmedikleri bir şey gördüm ve elçinin izinden bir avuç (toprak) avuçladım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. İşte nefsim bunu bana hoş gösterdi, dedi.

İşte böylece sana geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik.

Bu kimseler, onda ebedi kalırlar. Bu kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.

Sur’a üflendiği gün, işte o gün, suçluların gözleri (korkudan) mavi olur ve bu şekilde haşrederiz.

Yerlerini de dümdüz, bomboş bırakacak.

Artık orada ne bir çukur ne de bir tümsek görebilirsin?

Ve yüzler Hayy ve Kayyum olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen hüsrana uğramıştır.

Ne susuzluk hissedersin, ne de güneşin sıcağında kalırsın

İşte biz (günahlarla) haddi aşan ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, daha şiddetli ve daha devamlıdır.

Kendilerinden önce nice nesiller helak etmemiz onları doğru yola sevketmedi mi? Üstelik onların yerleşim yerlerinde geziniyorlar. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ayetler vardır.

Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve belirlenmiş bir süre/ecel olmasaydı, kuşkusuz (azab) kaçınılmaz olurdu.